Uncategorized @tr

TRUMP’IN YENİ PLANI: AFGANİSTAN SAVAŞININ SÜRESİZ BİR ŞEKİLDE DEVAM ETMESİ

Trump zaferden maksadını şöyle açıkladı:

  • Düşmanlara saldırmak,
  • İŞİD’İ ortadan kaldırmak
  • El Kaide’yi ezmek,
  • Taliban’ın Afganistan’ı kontrol altına almasını önlemek,
  • Amerikalılara yönelik meydana gelebilecek terör saldırılarını daha gerçekleştirilmeden önlemek.

Trump, bu hedefleri gerçekleştirmek için planında dört ana eksen belirledi:

  • Afganistan’da ABD askerlerinin sayısını artırmak (daha sonra Savunma Bakanlığı kaynakları artışın yaklaşık dört bin asker civarında olacağını söyledi)
  • Pakistan’a, teröristleri barındırma ve onlara destek vermeyi durdurması için baskı yapmak,
  • Hindistan’dan Afganistan ekonomisini desteklemede daha büyük rol oynamasını talep etmek,
  • Afganistan’da yeni devleti kurma sorumluluğunu üstlenmemek.

ABD bu planla gerçekten “zaferi” elde edebilir mi? Veya en azından ucu açık olarak görünen savaşın olduğu mevcut durumu “tersine çevirebilir” mi?

Yeni ABD politikası Obama’nın Beyaz Saray’dan ayrılmasından önceki halinden farklı görünmüyor

Yeni stratejik planın dört ekseninin aşağıdaki şekilde analiz edilip ele alınabilir:

Bir: Asker sayısını arttırmak

ABD’nin hal-i hazırda Afganistan’da 8500 askeri bulunmaktadır. Ancak bunlar düzenli askeri operasyonlarda yer almazlar. Onların rolü acil durumlarda askeri eğitim ve danışmanlık desteği vermekle sınırlıdır. Bunlara ek olarak, 2001’de ABD tarafından oluşturulan koalisyondan geriye yalnızca 5.000 civarında NATO askeri kalmıştır. Teklif edilen askeri güçlerin arttırılmasının zeminde güç dengesi üzerinde sonuçlarının olması beklenmemektedir. Daha önceleri 100 000’i aşkın ABD askerinin (ki bunları 40 000 koalisyon askerleri destekliyordu) girdiği en uzun süren bir savaşta gerçekleştiremediği bir başarıyı hal-i hazırda bulunan askerlere yapılacak bu hafif artışla gerçekleştiremez ve Afgan hükümet güçlerinin üç yıldan beri Tâlibân güçlerinin yayılması karşısındaki gerilemesini durduramaz. Nitekim Tâlibân güçleri sürekli yayılmakta ve yaklaşık ülkenin yarısını kontrolü altında tutmaktadır.

Trump, askeri güçlerin arttırılması kararına nasıl vardı?

Trump ABD başkanlığına adaylığı öncesi ve sırasında ABD’nin Afganistan’da bulunmasına hep karşı oldu ve birçok defa da Afganistan’daki savaşın “ABD’nin mallarının israfına yol açtığını”, bunun tam anlamıyla bir “felaket” olduğunu ve “ABD’nin Afganistan’dan derhal çekilmesi” gerektiğini ifade etmiştir. Ancak bütün bu görüşleri başkan olduktan ve gerçeklerle yüzleştikten sonra değişmiştir. Birkaç Beyaz Saray yetkilisi, [1] Afganistan’la ilgili karar verme sürecinin aylar öncesinden başladığını ve birbiri ile çelişen görüşler arasında gelip giderek Trump yönetimi içinde büyük görüş ayrılıklarına yol açtığını açıklamıştır. Bu fikir ayrılıkları Temmuz ayında yapılan fırtınalı bir toplantı ile zirveye çıkmıştır. Nitekim burada Trump net bir karara ulaşılamamasından dolayı rahatsızlık duyduğunu ifade etmiş ve bu sebepten dolayı ya Afganistan’dan tamamen çekilmek veya orada gerekli görevleri yerine getirmek üzere işi özel bir güvenlik şirketine havale etmek zorunda kalabileceği tehdidinde bulunmuştur. (Ve bu işin tartışmalı güvenlik hizmetleri şirketi Blackwater’ın kurucusu Erik Prince havale edilmesi konu edildi).  Bu fırtınalı toplantıda, Savunma bakanı James Mattis ve Ulusal Güvenlik Danışmanı Herbert McMaster birliklerin sayısını artırılması yönünde görüş belirttiler, dahası McMaster asker sayısının on binlere çıkarılmasını istedi. Bu iki zat daha önce Afganistan sürecinde sahada askeri deneyime sahip eski Amerikan generallerdendir.

Buna karşın, eski üst düzey strateji danışmanı Stephen Bannon, birliklerin arttırılmasına karşı uyarıda bulundu ve Afganistan’ın son kertede tüm istilacı güçleri mağlup ettiğini ispatlayan tarihi deneyimleri vurguladı. Trump karar vermeyi Ağustos ayına erteledi Bannon’un görevden alınmasından sonra asker sayısını artırma yönündeki görüş ağır bastı.

Daha evvel Afgan savaşında bir oğlunu kaybeden Beyaz Saray Genel Sekreteri John Kelly de diğer generaller gibi bu eğilimi destekledi ve Afganistan’dan çekilmenin tüm bölge için tehlikeli sonuçlar ve ciddi etkilere yol açacağını, Afgan hükümetinin çöküşünü hızlandıracağını ve, ABD’nin müttefiklerinin, bunu ABD’nin terörle mücadele konusunda önemli bir müttefikini yüz üstü bıraktığı nazarıyla bakacağını belirtti.

Bu bağlamda hatırlatmalı ki ulusal güvenlik danışmanı McMaster Trump’a 1972 yılında Başkent Kabil’de çekilen ve Afgan kızlarını kısa eteklerle gösteren bir resim göstermiş ve kendisine Batı adetlerinin geçmişte Afganistan’da var olduğunu ve bunların tekrar geri dönebileceğini ifade etmiştir.

İkincisi: Pakistan’a baskı kurmak

Başkan Trump, Pakistan’ı suçlamasında sert bir üslup kullandı ve Pakistan’ı “uygarlığa, nizama ve barışa bağılı kalacağını deklare etmek ve teröristleri barınmaktan vazgeçmek zorunda olan bir devlet” olarak nitelemiştir.

Bu da Pakistan’ın medenileşmemiş bir devlet anlamına gelmektedir. Bu suçlamanın Pakistan’da olumlu karşılanması beklenmez. Nitekim Pakistan, Genel kurmay başkanı Trump’ın bu açıklamasının hemen ardından bir açıklama yaparak ülkesinin teröristleri barındırmadığını açık bir dille ifade etti. Daha sonra Pakistan başbakanı Shahid Khakan Abbasi ABD’nin suçlamalarını sert bir dille reddederek bu suçlamaların ABD’nin, kendi politikalarının başarısızlığını ifade etmekten kaçındığını ve Pakistan’ı bu politikanın günah keçisi yapmaya çalışmak olarak niteledi.

Amerika Birleşik Devletleri daha önce de aynı baskıları denemiş ancak bunlar ters etki yaratmıştı. Nitekim 2001 yılında Genelkurmay Başkanı Mike Mullen Kongre önünde ifade vermiş ve Afgan Hakkani örgütünün en tehlikeli terörist örgüt olduğunu ve Pakistan’ın istihbarat teşkilatı ile koordineli olarak çalıştığını söylemiştir.

Daha sonra dönemin dışişleri Bakanı Hillary Clinton CIA Direktörü David Petraeus ile beraber, Hilary’nin deyimiyle “terör örgütleri ile işbirliğini durdurması için Pakistan hükümetine güçlü bir baskı kurmak” için bu ülkeyi ziyaret etmişti. Bu ifadeler Pakistan’ı öfkelendirmiş, ve ABD kuvvetlerinin Afganistan’a gitmek için kullandıkları tedarik yollarını yedi ay süreyle ulaşıma kapatmaya karar vermişti.

Dışişleri Bakanı Tillerson, ABD’nin taleplerine cevap vermemesi halinde ülkesinin Pakistan’a yaptığı yardımları askıya alabileceğini veya dondurabileceğini söyledi. (ABD’nin Pakistan’a sağladığı askeri ve ekonomik   yardımlar yılda 700 milyon dolara ulaşmaktadır).  Wilson Merkezi’nin Asya Programı başkan yardımcısı Michael Cogelman’ın da ifade ettiği gibi bu siyasi gerilimin ters etkileri de olabilir.

“Amerika’nın Pakistan üzerindeki etkisi fikri aşırı derecede abartılmış durumda. Amerika’nın yaptırımları ya da tehditleri ne olursa olsun, Pakistan’ın politikası değişmeyecektir. Nitekim Pakistan’ın Taliban ile olan ilişkisinde sağlam stratejik çıkarları var, zira bu ilişki Afganistan’daki Hint nüfuzuna karşı caydırıcı bir unsur teşkil etmektedir[2].

Pakistan’da hükümet ve muhalefet ABD planını  reddetme konusunda birleşti, sınır bölgelerinde ve İslamabad’da “Amerika’ya hayır” yazılı büyük pankartların taşındığı büyük gösteriler yapıldı.

Pakistan Dışişleri Bakanı Hâce Asif Washington’a yapmak üzere olduğu seyahatini süresiz erteledi ve onun yerine Çin, Rusya ve Türkiye’ye bir ziyaret düzenlediğini açıkladı.  Ayrıca Pakistan Dışişleri Bakanlığı ABD Dışişleri Bakanlığı üst düzey yetkilisi Alice Wells’tan Pakistan’a yaklaşan ziyaretini ertelemesini istedi. Pakistan Dışişleri Bakanı ülkesinin kararlı tutumunu dile getirdi, Amerika’nın görüşüne ters bir tablo sundu ve Afgan askerlerinin Taliban savaşçılarına ABD silahlarını sattığını söyledi. Pakistan’da yayınlanan The News International gazetesinin aktardığına göre,[3] Asıf bir televizyon konuşmasında, Pakistan’a olan saldırıların % 90ının Afganistan tarafından geldiğini söyledi ve sözlerini söyle sürdürdü: “şayet ABD Pakistan’a güven duymuyorsa milyonlarca Afgan mülteciyi yeniden yerleştirmeli. Şayet ABD Afganistan’da harcadığı yüz milyarlarca dolardan birkaç milyarını da Afganistan’daki durumların stabil hale gelmesi için harcasaydı zeminde durumlar değişir ve Pakistan’da bulunan milyonlarca Afgan mülteci evlerine dönerdi. (BM’nin istatistiklerine göre Pakistan halen 1,4 milyon Afgan mülteciyi topraklarında barındırıyor).

Asıf Pakistan’ın çıkarına olan barışın tekrar geri getirilebileceğini ifade ederek yaklaşık 200 000 Pakistan askerinin terörle mücadele için görevlendirildiğini söylemiştir.

Bazı gözlemciler ABD’nin Pakistan’a karşı gerilimi tırmandırması bu ülkeyi Rusya, Çin ve İran ile daha fazla yakınlaşmaya itebileceğini, bunun ortamı daha karmaşık hale getireceğini ve Amerika’nın nüfuzunu bölgenin tamamında zayıflatacağını söylüyorlar.

Bu arada dikkat çeken husus olarak Çin hızlı bir şekilde Pakistan’ın politikasını savunmuş, Çin Dışişleri Bakanlığı, ABD Başkanının Pakistan’a saldırısından duyduğu üzüntüyü dile getiren bir bildiri yayınlamış, Pakistan’ın terörle mücadele eden devletlerin başında geldiğini, bu savaşta büyük fedakarlıklar yaptığını ve Çinin Uluslararası toplumdan Pakistan’ın bu gayretlerini dikkate alması için çağrıda bulunduğunu söylemiştir. [4]

Afgan dosyasıyla ilgili olarak Pakistan’a karşı bu saldırgan tutum Amerika’nın çabalarını sekteye uğratabilir. Nitekim başta Pakistan ve İran olmak üzere komşularına karşı düşmanca bir tutum alarak Afganistan’a destek olmak zor olur. Etkili güçlerden bahsetmişken belirtmeliyiz ki Arap ülkelerinin Afganistan alanında kayda değer bir etkisi yoktur. Suudi Arabistan bile Afgan ve Taliban nezdinde İslami bir ağılığa sahip olması hasebiyle her iki tarafı yakınlaşma potansiyeline sahip olmasına rağmen, Katar ile olan krizin baskısıyla –ilk defa- Kabildeki Suudi Maslahatgüzarı Mishari Al Harbi dilinden Taliban hareketini suçlamıştır. Söz konusu maslahatgüzar İngiliz BBC radyosuna yaptığı açıklamada Taliban’ın terörist bir hareket olduğunu, Katar’daki Taliban siyasi bürosunun siyasi sahasının dışında faaliyet gösterdiğini ve Katar’ın da Afgan Taliban’ı dahil diğer terör örgütlerini desteklediğini söylemiştir.

Üçüncü olarak: Hindistan’dan Afganistan’da daha büyük bir rol oynamasını talep etmek

Trump,  -kendi deyimiyle- Amerika ile yaptığı ticaretten milyarlarca dolar kazanan Hindistan’dan, Afganistan’ın yeniden inşasına daha fazla katkıda bulunması ve istikrarında daha büyük bir rol oynaması yönündeki talebini tekrarladı. Pakistan bu talebi kendi menfaatlerine dokunması ve geleneksel Hindistan’la düşmanlığından dolayı provokatif olarak değerlendirecek ve Hindistan bu çağrıya olumlu cevap vermesi durumunda iki nükleer komşu arasındaki gerilim artacaktır.

Hindistan’ın Afganistan’daki rolünün arttırılması Pakistan’ın tutuculuğunu artıracaktır, çünkü görmek istediği en son şey, Hint nüfuzunun kendi batı sınırında artması olacaktır.

Öte yandan Hindistan, ABD’nin, Pakistan’ı teröristleri barındırdığı ve onlara güvenli alanlar sağladığı için kınamasını memnuniyetle karşıladı. Ayrıca, daha az hevesle Afgan hükümetine kalkınma ve yeniden yapılanma çabalarına katkıda bulunma arzusunu dile getirdi. Ne var ki Hindistan, önemli bir ortağı olan Amerika’yı memnun etmek istese de Afganistan’ın istikrarında önemli bir değişikliklere yol açacak seviyede bir ekonomik yardım sağlayamaz.

Hindistan Dışişleri Bakanlığı, 2001 yılında Afgan savaşının başlamasından bu yana bu ülkeye zaten 2 milyar dolarlık bir kaynak sağladığını açıkladı.

Hindistan, geleneksel olarak kendisine karşı düşmanlık besleyen Afganistan’daki silahlı grupların güçlenmesini elbetteki istemez. Ancak aynı zamanda Pakistan ile ilişkilerinin de daha fazla bozulmasını istemiyor ve Afganistan’da ABD politikasının başarısızlığının da bedelini de kesinlikle ödemek istemez.

Dördüncüsü: ABD’nin Afganistan’da yeni devletin inşası yükünden vazgeçmesi

Bu Obama’nın daha önce duyurduğu politikanın aynısı (aynı sözcük ve deyimlerle). Bu teklifte on altı yıl devam eden savaştan sonra Afganistan’ın yeniden inşasına yapılacak Amerika’nın katkılarını daha fazla azaltmaktan başka bir şey yoktur. Trump’un ilan ettiği “Önce Amerika” politikasından beklenen şey, zaten gerileyen Afganistan harcamalarından biraz daha kısmak olacaktır. (Nitekim bu meblağ 2011’deki 14 milyar dolar olan  en yüksek limitten 2015’te 3 milyar dolara, ardından 2016’da 2 milyar dolardan daha düşük bir miktara gerilemiştir). [5]

2014 yılında Albay Robert Cassidy, (Afganistan mi? Talibanistan mi?) Başlığı altında ABD Silahlı Kuvvetler Bülteninde[6] uzun bir analiz yazdı ve Afgan hükümetinin bütünlüğü veya Taliban’ın büyük şehirlerin istilası arasındaki gelip giden iki senaryoya ulaştı ve  bu iki ihtimali da Batı’nın Afgan hükümetine destek vermeye devam edebilmesi, kalkınma yardımı akışını devam etmesi ve Pakistan’ın Taliban’a destek vermesini engelleyebilmesine bağladı.

Afgan savaşında, temel gerçeklerden biri de şudur ki: Afgan vatandaşların ABD destekli hükümetleriyle bir gelecekleri olduğunu hissetmeleri için yeterli ekonomik yardım akışı olmadan bir Amerikan çözümüne ulaşılamaz. Dolayısıyla ABD, Afgan ordusuna eğitim ve askeri danışmanlarla destek vermek isterken ülkeyi inşa etme yönündeki desteğini geri çekerse, bu ikisi başarılı bir politikaya dönüşmez. Afgan halkı hükümet göçlerinden öte, çökmüş olan devletlerinin ve kurumlarının inşa edilmesine sempati duyar.  Hatta Taliban’dan nefret eden kesimlerin çoğunluğu bile, hükümetten daha fazla nefret ediyor!

Trump’ın, Afgan dosyasını pentagonun önüne koyduğunu ve uzun uzadıya sahada bulunan generallerin görüşlerini dinlediğini vurgulaması başarılı bir politika için önemli bir şarttır. Ama yeterli değildir. Zira bu, askerlerin savaşı kaybetmeme yönündeki arzusunu gerçekleştirse bile, kesin olarak Amerika’nın siyasi hedeflerini gerçekleştirmez.

Özet:

ABD’nin Afganistan’daki savaşla ilgili yeni stratejik planından okunacak altı gösterge:

  1. Ne politikacılar ne de askerler Trump’ın planının bir zafer gerçekleştireceğini düşünmüyorlar. Bunun en fazla sağlayacağı şey yenilgiyi önlemek. Dahası belki de sadece yenilgiyi ertelemek. Nitekim Dışişleri Bakanı Tillerson planın açıklanmasından birkaç gün sonra: “ABD ön şartsız Taliban’la görüşmeye açıktır ve bütün olarak bu çabanın (yani yeni stratejinin) arkasındaki saik Taliban’a baskı kurmak suretiyle onların savaş alanında kazanamayacaklarını anlamalarını sağlamaktır”. dedi ve

“Başaramayabiliriz, ancak siz de başaramayacaksınız.” diyerek sözlerine şöyle devam etti: “Bir aşamada, biz müzakere masasına oturmak ve çatışmayı sona erdirmek için bir yol bulmak zorundayız. Biz orada uzlaşma ve barış görüşmelerine bir yol bulmayı kolaylaştırmak ve garanti altına almak için varız.  Ve biz Taliban’ın içinde bazı ılımlı unsurların bulunduğuna inanıyoruz…”. [7]

2- Sahada bulunan Amerikan askerleri de Trump’ın, 16 yıllık savaşın ardından başaramayacağını bildiğini ve bu savaşta zafer elde edileceğine dair sözünün sadece propagandadan ibaret olduğu düşünüyorlar.

Bundan dolayı, Trump’ın, stratejik planını ilan etmesinden sadece iki gün sonra, Afganistan’daki ABD kuvvetleri komutanı General John Nicholson ve Kabil’deki Amerikan büyükelçiliğinin üst düzey yetkilisi Hugo Lorenz’in savaşı sona erdirmek için Taliban’la siyasi bir anlaşmaya varılmasının ve uzun savaşların parçaladığı ülkenin yeniden inşa sürecine Taliban’ın katılmasının önemini vurgulayan ortak bir basın toplantısı düzenlemesi şaşırtıcı değildi. Bazı siyasi liderlerin Trump’un cesaret verici ifadelerini tekrarlaması da propagandadan ibarettir. Bunlardan biri de ABD Temsilciler meclisi başkanı Paul Bryan’ın yaptığı açıklamadır. Bryan açıklamasında diyor ki: “ABD Taliban’a Amerikan kuvvetlerinin Afganistan’dan gitmesi için bir tarih vermeyecektir. Zira bu, onlara, Amerikan kuvvetlerinin gideceği zamana kadar bekleme fırsatı verecektir”. İşte bu açıklama daha önce yapılmış açıklamaların tekrarı ve sahada etkisi olmayan bir açıklamadır. Çünkü Taliban her zaman bekleyebilir, zira burası onların ülkesi ve yabancı kuvvetler ise yabancı topraklarda beklerler.

Vietnam ve Kore savaşlarına katılmış bir komutan olan Harry Summers, (Vietnam Savaşı Stratejisi hakkında) adlı kitabının ön sözünde diyor ki: “Ben Saigon’un düşüşünden önce 1975’de Kuzey Vietnam’lı bir subaya dedim ki: “bilmelisin ki siz bizi savaş cephelerinde yenemeyeceksiniz”. Bunun üzerine subay bana şu cevabı verdi:  “olabilir. Ama bunun bir önemi yoktur”.

Summers, diyor ki: “Her yerel savaş gücünün kemiklerinde, yabancı kuvvetlerin bir gün çekip gideceği inancı vardır”.[8]

3- burada cevap bekleyen önemli bir soru şudur: Trump, planının kayda değer bir sonuç getirmeyeceği net olarak ortadayken neden seçim vaadini değiştirdi. Kendisi planı açıklarken şöyle demişti “Benim içgüdüsel hissim Afganistan’dan çekilme yönündeydi. Tarihsel olarak da ben iç güdülerime uymayı severim. Ne var ki beyaz sarayda oval ofiste otururken kararlar çok değişik oluyor”.

Bir iş adamı ve büyük ticari deneyime sahip olan Trump’a yakışan şeyin kendi içgüdüsel hislerine uyması ve iş dünyasını üstatlarının genelde verdiği “Batık maliyet (boşuna harcanan para ve çaba) daha fazla yatırımı haklı çıkarmaz”. Şeklindeki nasihati dikkate alması gerekmez miydi?

Öyle inanıyoruz ki Trump bunu ve daha fazlasını bilmektedir. Ancak bu adam muhtemelen savaş alanından çekilen başkan olmak veya kendi yönetimine yenilgi lekesinin yapışmasını istememiştir. Onun düşüncesi asker sayısını azıcık arttırmakla beraber ekonomik yardımları düşürüp bunun yükünü Hindistan’a yüklemek veya vebalını Afgan hükümetinin yolsuzluk yapmasına bağlamak. Böylece büyük bir siyasi kaybı düşük bir maliyetle önlemek olsa gerek. Dolayısıyla Trump’ın “yeni” planı ile beraber ne Afgan savaşının (ne de ABD’nin bu savaşa bulaşmasının) son bulması söz konusu değildir. Bu sadece krizi erteleme ve Afgan bataklığından çıkmak için daha iyi şartların oluşmasını bekleme anlamına gelmektedir.

Bu sonucu ayrıca şöyle de ifade edebiliriz: Trump’ın planı geçmişte iflas ettiği ispatlanmış olan bir tecrübeyi tekrarlamaktan başka bir seçeneği kalmamış olan ABD’nin Afganistan’a yönelik dış politikasının iflası anlamına gelmektedir.

Aynı zamanda, Trump yönetimi Afganistan’dan tamamen çekilmeme konusunda haklıdır. Zira bu Amerika’nın imajına ciddi zararlar verecektir. Nitekim Amerikan müttefikine güvenme noktasında Avrupa’da şüpheler her geçen gün çoğalmakta ve Avrupa’nın kendi çıkarları ve güvenliğini savunma noktasında kendi ayakları üzerinde durmasına yönelik çağrılar yükselmektedir.

4- Yeni Afganistan planı, Trump’un büyük kararları alma biçimine ışık tutuyor, politikacıların ve diğer danışmanların görüş ve kararlarına göre daha fazla generallere karşı saygı, takdir ve beğeni hislerine sahip olduğu ortaya çıkıyor. Bu kişisel yönelimin Kuzey Kore ile tırmanışa geçen çatışma gibi daha karmaşık stratejik konularda kendisini daha ileri bir noktaya götürebilir.

Trump’ın bu eğilimlerini yakın arkadaşı ve kendisini çevreleyen dar dairedeki güvenilir kişilerden biri olan Thomas Barak, Afganistan’daki savaş ile ilgili yeni stratejik planın ilanından sonra yaptığı açıklamalarda açıklıyor ve vurguluyor. [9]

5-  Pakistan’ın Afgan savaşındaki rolü ve Taliban’a verdiği destek hakkında ABD’nin ifadeleri doğruysa, bu gösteriyor ki; gelişmekte olan ülkeler, verdikleri siyasi kararlarında bağımsız olmaları ve bu kararları çevreleyen jeopolitik güçlü ve zayıf yönlerini fark etmeleri durumunda kendi stratejik çıkarlarını gerçekleştirebilirler.

6- Afgan krizin her iki tarafının Arap ülkelerine karşı duydukları sıcak duygulara rağmen bu ülkelerin Afgan meselesinde kayda değer bir rolü olmadı. Bunun sebebi ise ya Arapların bu meseleye az önem vermelerinden veya tamamen kendi iç problemlerine yönelip kapaklanmalarıdır.

Dr: Hişam Rağıp

Araştırmacı ve İslami Düşünür

KAYNAKÇA

[1] https://www.washingtonpost.com/politics/its-a-hard-problem-inside-trumps-decision-to-send-more-troops-to-afghanistan/2017/08/21/14dcb126-868b-11e7-a94f-3139abce39f5_story.html?utm_term=.66ea67ccbb0f

[2] ttp://edition.cnn.com/2017/08/21/politics/trump-afghanistan-pakistan-india/index.html

[3] https://www.thenews.com.pk/latest/226045-Taliban-operate-from-Afghanistan-no-basis-in-Pakistan-Asif

[4] https://tribune.com.pk/story/1488053/world-responds-trumps-new-afghan-strategy/

[5] Amerikan Hibeler sitesi: https://explorer.usaid.gov/

[6] http://armedforcesjournal.com/afghanistan-or-talibanistan/

[7] Charlie May, “Rex Tillerson undercuts Trump on Afghanistan: “We may not win”,” Salon, August 22, 2017, accessed on 29/8/2017, at: http://bit.ly/2wwgTv9

[8] http://articles.latimes.com/1991-02-23/news/mn-1502_1_vietnam-war

[9] https://thinkprogress.org/pentagon-has-been-underreporting-the-number-of-u-s-troops-in-afghanistan-by-thousands-5828d61ca666/

Başa dön tuşu