Filitsin Kurtuluş Örgütü’nün Washington ofisinin kapatılması: Yüzyılın Anlaşmasının Erken Belirtileri
ABD başkanının damadı ve baş danışmanı Jared Kushner,, 24 Ekim 2017’de Suudi Arabistan’a gitti ve ancak ülkesine geri döndükten sonra 4 günlük bir ziyaret gerçekleştirdiği duyuruldu. O zaman Beyaz Saray, söz konusu ziyaretin, ABD’nin Filistinliler ile İsrail arasındaki barış görüşmelerini yeniden canlandırma çabalarının bir parçası olduğunu duyurmuştu. Bazı Amerikan basın yayın organları, Kushner’in bu ziyaret çerçevesinde Riyad’da Prens Muhammed b. Selman’la geçirdiği günler boyunca sabah saat dörde kadar süren uzun görüşmeler yaptığını yazdı. Suudi Arabistan, birkaç günlük bu ziyaretin ardından, acil bir şekilde Filistin yönetini Başkanı Mahmut Abbas’ı (Dünya Gençlik Forumuna katılmak üzere Mısır’a resmi bir ziyarette olmasına rağmen) Riyad’a çağırdı. Abbas, Lübnan Başbakanı Sa’d el-Hariri’nin Riyad’tan istifasını ilan etmesi ve meydana getirdiği büyük tartışmadan sadece iki gün sonra gerçekleşen bu ziyaretin nedeni ve içeriği hakkında tam bir sessizliğe büründü. Çeşitli İngiliz ve İsrail medya kaynakları, İbn Salman’ın, Abbas’a, ya Trump’ın barış planını kabul etme ya da istifa etme şeklinde direk bir yönlendirmede bulunduğunu naklettiler.
Trump, şimdiye kadar (en azından Lyndon Johnson zamanından bu yana) İsrail’e en yandaş Amerikan Başkanı kabul edilmekte ve gözlemciler ABD’nin BM temsilcisi Nicky Healy’i aynı anda hem Trump hem de Netanyahu için çalışan bir memur olarak nitelemekteler. İsrail, ABD’nin mutlak desteğini alan Healy’i, Filistin meselesini sona erdirmek, “ılımlı Arap kampı ile barış” sağlamak, Katar’ı ablukaya ve Türkiye’yi baskı altına alarak Hamas Hareketi’ni politik olarak kuşatmak, İran ile her türlü ilişkiyi suç saymak; aynı zamanda Filistin yönetimini, Körfez gelişim projeleri vaadiyle, İsrail’i yerleşim yerleriyle birlikte Yahudi bir devlet olarak kabul etmesi karşılığında güç ve silahtan arındırılmış, uluslararası işlemleri sınırlandırılmış bir plana boyun eğdirmek için iyi bir fırsat olarak görüyor.
Kushner, Filistin Otoritesi’ne boyun eğdirmenin anahtarının Mısır’ın elinde olduğunu ve Mısır’ın anahtarının ise Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri’nin elinde olduğunu düşünüyor.
Lübnan’da muhtemel siyasi bir kargaşanın harekete geçirilmesi, Filistin yönetimini de korkutacağı gibi, Beyrut da savaş çıkması durumunda yüzbinlerce Filistinli mültecinin Lübnan’a zorunlu olarak göç etmesini istemez.
Son gelişmeler yalnızca İsrail desteğiyle yapılmaktan çok uzak görünüyor; ancak kamuoyunda bu pervasız veya haksız politikaların bir motoru olarak görünmekten kaçan eksiksiz bir İsrail politikası ile karşı karşıyayız.
FKÖ Filistinlilerin temsilcisidir ve ABD ile olan iletişimi kolaylaştırmak için Washington’da bir temsilciliği bulunmaktadır. Ofis, eski Başkan Bill Clinton’un bunu engelleyecek bir kanunu iptal etmesinin ardından 1994 yılında açıldı. 2011’de Filistinlilerin bayrağının ofiste dalgalanmasına izin verildi. Filistin Otoritesi’nin İsrail ile barış görüşmelerine başlamasını kabul etmediği takdirde Washington’un küstah bir şekilde dün ilan ettiği ofisi kapatma kararının garip bir gerekçesi var. AP (Associated Press) Haber Ajansı, ABD Dışişleri Bakanı Rex Tillerson’dan: “Filistinliler, Filistinlilere karşı işlediği suçlardan dolayı İsrail’i Uluslararası Ceza Mahkemesi’nde yargılamaları durumunda ABD’nin Filistin Kurtuluş Örgütü’nün temsilciliğini kapatması ile ilgilibir kanun tasarısı var” şeklindeki sözlerini aktardı.
ABD Dışişleri Bakanlığı’ndan bir kaynak ajansa, Başkan Mahmut Abbas’ın “Uluslararası Ceza Mahkemesine İsrail’in eylemlerini soruşturma ve kovuşturmaya davet etmesi nedeniyle bu çizgiyi aştığını” söyledi.
Bu, Filistinlilerin İsrail’le barış görüşmelerine girmesi, barış sağlanıncaya kadar İsrail’in yaptığı savaş suçlarına göz yumması gerektiği ve Filistinlilerin bu suçlardan dolayı şikâyet etme hakkına bile sahip olmadıkları anlamına gelmektedir!
Abbas, geçtiğimiz Eylül ayında BM Genel Kurulu’nda Uluslararası Ceza Mahkemesini İsraillileri soruşturmaya ve kovuşturmaya çağırmıştı. Nisan 2015’te Uluslararası Ceza Mahkemesi’ne katılan Filistin, mahkemeden, özellikle 2008 ile 2014 yılları arasında Gazze Şeridi’ndeki üç İsrail savaşı sırasında, İsrail liderlerinin Filistinlilere karşı işledikleri savaş suçlarını soruşturmasını istemişti. Uluslararası Mahkeme ise, Filistinliler tarafından açılan dosyalar hakkında bir ceza soruşturması yapıp yapmayacağını resmen ilan etmeden önce Filistin topraklarındaki durumu inceleceğini bildirmişti.
Washington’daki temsilciliğinin kapatılma kararına karşı ilk Filistin tepkisi öfkeli ve meydan okuma şeklinde oldu. Ancak bu öfke ve meydan okumanın çabucak dinmesi ve Filistin yönetiminin Washington, Tel Aviv, Riyad ve Kahire’de çalışılan plana boyun eğmesinden endişe ediliyor.
Üç husus göz önüne alındığında Filistin yönetiminin teslim olması kaçınılmaz bir seçenek olarak görünmüyor:
Birincisi: Adli soruşturmalar ile kuşatılmış olan Amerikan yönetimi, daha önceki birçok idarenin başaramadığı bir “diplomatik zafer” elde etmeyi, böylece sadece slogan düzeyinde değil fiili bir destekçi olduğunu göstererek Siyonist Lobi’deki konumunu güçlendirmeyi umuyor.
ABD yönetiminin dış politikada bir başarıya ihtiyaç duyması, Avrupa ilişkilerinde bir durağanlığın, Ortadoğu’da ise Suriye, Kürdistan, Irak, Yemen ve Körfez krizi meselesinde bir gerilemenin yaşandığı bir döneme denk gelmektedir. Bu, Filistinliler için çok şey ifade ediyor; çünkü şimdi kendileri hakkında planlananlara direnirlerse, ABD’nin baskıdan vazgeçmesi veya bu baskıların bir kısmını İsrail’e yönlendirmesi kuvvetle muhtemeldir. Filistin yönetimi, Hamas ve diğer Filistin kesimleriyle vardığı uzlaşmaya bağlı kaldığı ve direniş silahını mevzu bahis etmediği takdirde kendi seçeneklerinin bağımsızlığı konusunda daha geniş bir alana sahip olacaktır.
İkincisi: Netanyahu’nun daha az radikal bir sağcı koalisyon eliyle düşmesinin ardından İsrail siyasi haritasının değişme ihtimali. Bu, “Yated” bloğu başkanı Yair Lapid’in 33 sandalye; Likud’un ise 26 koltuk alacağını gösteren kamuoyu araştırmalarının da desteklediği güçlü bir ihtimal. Bu da, Lapid’in Netanyahu’yu değiştirecek bloğu kuracak ana aday olacağını göstermektedir. Netanyahu’nun ardını bırakmayan yolsuzluk soruşturmaları bu değişikliği hızlandırabilir. Bu gelişme gerçekleşirse, Kushner’in planını engelleyecek veya yavaşlatacaktır.
Üçüncüsü: ABD yönetiminin, son cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Trump’ın başkanlık seçim kampanyasında Rusya ile ortaklık ihtimali hakkında açılan davaya odaklanması durumu. Özellikle de Kushner, bugün her zamankinden daha fazla sorgulanıp suçlu bulunmaya yakın gözükmektedir.