Amerika Rüyasının Sona Ermesi? İlk Amerika’nın Karanlık Tarihi
Amerika Rüyasının Sona Ermesi? İlk Amerika’nın Karanlık Tarihi
İlk konuşmasında Amerika’yı önceliğe koyacağını ifade eden Donald Trump Amerika’nın uğursuz uzun tarihiyle ilgili bir slogan kullandı – başkanlığında neyleri kullanacağına dair işaret verdi.
Donald Trump Amerika için başkanlık adaylığını ilan ettiğinde ne yazık ki Amerikan Rüyası öldü dedi. Bir aday için hayrete düşürücü bir ifade gibi duruyordu; insanlar genelde yönetmeyi umdukları ülkeleri yüceltirler, oy verenleri göklere çıkartarak kendisini seçmelerini isterler. Fakat bu ters ifade gelecek olanların tadıydı, bu sinir bozucu herhangi biri için negatif bir durumu yetenekler ile kendi tarafına pozitife çevirmekti.
Bir zaman sonra seçimi kazandı, Trump birçok kişinin ABD hakkında kafasındaki düşünceleri tersine döndürmüştü. Kabul konuşmasında yeniden Amerika Rüyasının bittiğini söyledi ama onu dirilteceğine dair söz verdi. Bu refah hayalinin tehdit altında olduğunu söyledik, öyle ki bir “ekonomik milliyetçilik” platformu başkanlığa taşıdı.
Amerikan rüyası hakkındaki son yöntemleri okumak oldukça sinir bozucuydu. Fakat kampanya boyunca, Trump Amerika’yı önceliğe koyacağının sözünü verdi, bu yemin tekrarlandı – iki defa – açılış konuşması gibi. Rahatsız edici bir aşamaydı ; Sloganın tarihine dair eserleri, ABD’yi ikinci dünya savaşından uzak tutmak için çabalara geri döndüğünü açıklayarak, filizlenmeye başladı.
Aslında, “İlk Amerika Tarihi” bundan daha uzun ve daha karanlıktı, ülkede köleliğin ve beyaz milliyetçiliğin acımasız mirası, göç, yerlilik ve yabancı düşmanlığı ile çatışan ilişkisi gibi. Yavaş yavaş, bu sloganın temsil ettiği karmaşık ve genellikle korkunç masal temel görüşü tarihe kayboldu- fakat yeraltı faşist hareketleri tarafından canlı tutuldu. “İlk olarak Amerika” ve bunu planlı yapmak, bir köpek ıslığı gibiydi. Trump’ın geçmiş hakkındaki bu ifadeleri bazı taraftarları tarafından beklenmeyen ve ilginç gelen bir durumdu fakat doğrusu Amerikan tutuculuk çoğunluğu (konservatif popülizmi) çok yeni değildi ve ilk Amerika ülke ile yüzyıllar geçse bile ilişkilendiriliyordu. Bu, Amerikan tarihinde güçlü bir popülist duygunun gerginleştirerek yeniden tekrarlanması, Başkan Jackson’dan Louisana senatörü Huey Long yüzyılları gibi, bu Trump ile şimdi genişledi.
Bu slogan ilk önce 1884 yılında, California’da da “İlk Amerika ve Her zaman” adlı İngilizler ile olan ticaret savaşını anlatan makalede belirdi. New York Times 1891 yılında Cumhuriyetçilerin inandığı fikir olarak paylaştı. Yani “ilk önce Amerika “sonra dünyanın geri kalanı. Cumhuriyetçiler bunda anlaştı ve bunu 1894 seçim kampanyasına adapte etti.
Birkaç yıl sonra “Önce Amerika’yı Gör “sloganı Amerikan turist sanayisinde her yerde bulunan ve hızla yayılan bir slogan haline geldi ve biri tarafından siyasi bir söze kolayca adapte edilebilirdi. Bu Ohio gazetesinin sahibi Warren G Harding tarafından başarılı olarak 1914 yılındaki senatör kampanyasından şu şekilde kullanıldı “Önce Amerika’yı Zenginleştirmek”. Bu ifade 1915 Nisan ayına kadar ulusal bir slogan haline gelmedi Başkan Woodrow Wilson ABD’yi Birinci Dünya Savaşında tarafsızlığını açıklayana dek ve şöyle dedi: “Bizim şimdiki tüm görevimiz, herhangi oranda, şu sözle özetlenmeli “Amerika Önce (Amerika İlk)
Amerika’da fikirler savaş sonrası derin ayrılığa düştü; birçok kişi Almanya’nın açık açık Almanya milliyetçiliğinin yapılmasını, Britanya karşıtlığı olarak algıladı özellikle de İrlandalı Amerikalılar tarafından. Amerikan tarafsızlığı kendini tamamen izole etmek değildi; barışçılığın karışımı, anti emperyalist, sömürge karşıtı, milliyetçi ve üstünlük te demekti.Wilson “ ABD Önceliği” sloganını ikinci döneminde de söyledi ama bu bencil bir ruh olarak anlaşılmamalı diye ısrarla belirtti. Tarafsızlığın temelinde insanlık için sempati dedi.
Bu terim hemen izolasyon olarak algılandı, hatta 1916 yılındaki başkanlık seçimlerinde “Amerika İlk (Önce) seçim kampanyasında her başkan adayı tarafından kampanya sloganı olarak kullanıldı. ABD 1917’de savaşa katıldığında, “önce Amerika”, bir aşırı milliyetçi bir slogana dönüştü; savaştan sonra soyutlanma kavramına (izolasyon) geri döndü. 1920 yazında, Senatör Henry Cabot Lodge, “Önce Amerika” adına Milletler Cemiyeti’ni kınayan Cumhuriyet Ulusal Kongresi’nde bir konuşma yaptı. Harding, Cumhuriyetçi adaylığını güvence altına aldı ve Kasım ayında şunu kullandı, ABD’nin bugüne kadarki en büyük siyasi rüşvet skandalı yıkıntıları arasında öncelik yönetiminin durmadan harekete geçeceği sloganını kullanarak zafere yelken açtı.
1920 yılına gelindiğinde, “ilk önce Amerika”, zamanın bir başka popüler ifadesi olan “%100 Amerikan” ile güçlerini birleştirmişti ve her ikisi de kısa bir süre sonra yerlilik ve beyaz milliyetçilik için açık kodlar olarak işlev gördü. ABD’deki yüzdelikler hakkında seçici fikirlerin yasal ve politik gücünü kabul etmeden “%100 Amerikan” kavramını tam anlamak imkansızdır. Tek damla “Siyahi kanın” bir kişiyi yasal olarak siyaha düşürdüğünü söyleyen “tek damlama kuralı”, birçok devlette köleliğin yasalarının temeli, bir kişinin köleleştirilip veya edilmemesi gerektiğini tespit etmek için kullanıldı. Tek-damla kuralı mantığı, kötülükleri bir insanın beşte üçü olarak uzlaşmak olarak genişlemiş ve 3/5ini köle olarak hesap etmiş.
Bir kişiyi %100 Amerikalı ilan etmek, bir kısmını tam insanlığı reddetmek için yüzdeleri ve kesirleri ölçen bir ülkede sadece bir metafor değildi.
1920’de Upton Sinclair, %100 olarak adlandırılan, öfkeli hicivli bir romanı yayınladı. Radikal Tom Mooney’den esinlenen ve bir patlamanın 1916 bombalaması nedeniyle sahtekâr olarak görülen bir Patriot Hikayesi. Sinclair’in romanı, Peter’ın “vatansever bir vatansever, süper vatansever” perspektifinden anlatılıyor; Peter kırmızı kanlı bir Amerikalıydı ve hanım evladı değildi; Peter %100 Amerikalı bir Amerikalıydı. Peter bir Amerikalıydı ve bir yabancının bakış açısı onu bir savaş dürtüsü ile doldurdu.
Peter tam olarak şuna inanıyordu:
%100 Amerikancılık, kendisini Avrupa Bolşevizm’inin safsatalarından korumak için bir yol bulacaktır; %100 Amerikancılık formülü üzerinde çalışmıştı: “Bu ülkeyi sevmiyorlarsa, geldikleri yere geri dönmelerine izin verin.” Ama elbette, Amerika’nın dünyanın en iyi ülkesi olduklarını bilerek, geri dönmek istemeyeceklerdir ve onları geri göndermek gereklidir.
Ancak “%100 Amerikan” sadece yabancı düşmanı ve yerlilik değildi. Senatör Knute Nelson 1923’te öldüğünde, o Norveç’te doğmuş olmasına rağmen ABD genelinde ölümüne “%100 Amerikan” olarak anıldı. Niye? Çünkü Nelson “gerçek İskandinav çizgisinden”, “güçlü tanrılar yaratan ve güçlü erkekleri yetiştiren ırktan” geliyordu.
“İskandinav”, Nazilerin “Aryan” ı kullanacağı aynı yollarla kullanılan başka bir koddu. İskandinav”, Kuzey Avrupa’nın insanlarının, Güney Avrupalıların (ve başka her yerde) ırksal olarak üstün olduğunu, yani “Büyük Irkların Geçişi” olan Lothrop Stoddard ve Madison Grant gibi beyaz üstünlüğünü savunanların benimsediği bir teori ya da Irkların temelinin Avrupa Tarihi (1916), ırk ıslahı bilimsel ırkçılığın en etkili eserlerinden biri oldu. Fakat pratikte, İskandinav, sarışın, beyaz, Kafkas veya Anglosakson olan herkesi tanımlamak için kullanıldı. Günlük yaşamda “İskandinav”, “%100 Amerikan” ve “İlk önce Amerika” hepsi birbirinin yerine değişimli olarak kullanılmıştır.
O zaman, Ku Klux Klan’ın da “Amerika’yı ilk önce” bir slogan olarak benimsemesinin çok küçük bir sürpriz olması gerekir. 1919’da Klan lideri, “Ben Amerika için, her şeyden önce, her zaman ve her zaman, bana ne yapmam gerektiğini söyleyen herhangi bir yabancı öğe istemiyorum” diyen bir Dördüncü Temmuz konuşması yaptı. Sadece ırksal olarak saf Nordik “ortak insan” tarafından, Klan’ın, ülkelerine geri dönmek için gerek duydukları çok eski geçmişe ait bir efsane (Hz. Âdem olayı) – şiddet, eğer gerekirse olmalı.
1922 yılının ocak ayında Klan, Louisiana, Alexandra’da “Amerika İlk”, “%100 Amerikan” ve “Beyaz Üstünlük” gibi sloganlarla yanan iki kırmızı haç ve afiş taşıyan geçit töreni düzenledi. O yaz Klan, Texas gazetesinde bir reklam çıkardı: “Ku Klux Klan, kesinlikle ve özellikle AMERİKA İLK ve YÜZDE YÜZ AMERİKAN’I oluşturan tek ve yalnız kuruluştur.”
Mussolini’nin de Roma’da iktidara gelmesiyle Amerikalılar aylardır Avrupa’da faşizmin yükselişini izliyorlardı. O yıl Amerikalı okurlara “faşistleri” açıklayan basın, el altında hazır bir örnek buldu. Kendi resmedilmeye değer cümlelerinde New York World”, “Ku Klux Klan olarak bilinebilirler” diye yazmıştı. Klan’ı kripto-faşist bir örgüt olarak görmeyi gerektirmez: onların çağdaşları da aynı şeyi görebilirler. Ve bu tehlikeli. Kasım 1922’de bir Montana kağıdında, İtalya’da faşizmin “İtalyanlar için İtalya” anlamına geldiğini belirtti. Bu ülkedeki faşist ise, “ilk önce Amerika” diyor.” Birleşik Devletler ‘de pek çok faşist var gibi görünüyor, ama her zaman “%100 Amerikalıların” gururlu bayrağı altındaydı.
1922 sonbaharında, ABD basında Adolf Hitler olarak adlandırılan yükselen Alman saçak politikacının ilk sözü de görüldü. O dönemde, Dorothy Thompson adında genç bir Amerikalı kadın gazeteci, anti-Semitizmin yükselişini bildirdiği Viyana’da yaşıyordu. 1923 yılının Kasım ayında, Münih’teki verimsiz Beer Hall Putsch’in makalesinin ardından Hitler’le röportaj yapmaya çalışırken, “Mussolini’den gelen öneriler” sayesinde Alman milliyetçiliğini güncellediği yolunda yazılar yazdı.
Bu arada Brooklyn Daily Eagle, okuyucularına KKK’nın (Klan)“Avrupa’da %100 vatanseverlik” den farklı olmadığını söyledi:
Klan hakkında yanlış anlaşılma olmamalı. Bu ülkede Mussolini’nin İtalya’da temsil ettiği fikirleri temsil ediyor; Primo Rivera’nın İspanya’da temsil ettiği. Klan, demokratik yönetimin temel yasa ve kendi ilkelerini hiçe saymasından dolayı ve bu yüzden kendi yollarıyla ilkeleriyle yönetmeye kararlı Amerikan Faşistidir.
Bu insanların ABD’yi ele geçirmelerine izin verilirse, “diktatörlüğe sahip olacağız” uyarısında bulundu.
1927’ye gelindiğinde, Klan ülkeye yayılmıştı. Mayıs ayında, yaklaşık 1000 Klansmen, New York Queens’teki Anma Günü yürüyüşünde, birçoğu beyaz giysi ve örtülerle, 400 üyesi olan kadın örgütünün organizasyonuyla Klavana’da eşlik ettiği yürüyüşte toplandı. Queens’de bildirilen 20.000 seyircinin bir kısmı, Klan’ın sivil bir geçit törenine itiraz etti. Kavgalar patlak verdi ve bir isyana dönüştü. Bunu takip eden günlerde New York gazeteleri, Queens’te tutuklanan toplam yedi erkeğin isimlerini ortaya çıkardı. Bunlardan beşi geçit töreninde yürüyen ve “dağılma emrine karşı geldikleri” için tutuklanan “avowed (açıkça-bariz) Klansmen” olarak tanımlandı. Altıncı bir hataydı- bir araba koşarken onun ayağını ezmişti- ve hemen serbest bırakıldı. Yedinci Yirmi yaşında bir Alman-Amerikan ve basında Klansman olarak tespit edilmedi. Raporlar sadece tutuklandığını, mahkemeye çıktığını ve taburcu edildiğini belirtti. Kimse neden orada olduğunu bilmiyordu. Onun adı Fred Trump idi.
Eylül 1935, cumhurbaşkanlığına aday olacağını açıkladıktan bir ay sonra, Louisiana Senatörü Long of Louisana suikasta uğradı. “Amerika’nın ilk diktatörü” olarak adlandırılan Long, popülizm ve otoriterlik karışımıyla pek çok gözlemciyi endişelendirdi. Ölümünden sonra bir yazar Long’a “Il Duce’nin Mississippi vadi yapımı” adını verdi. Pek çok Amerikalının, burada gerçekleşemeyeceğine dair güvencelere rağmen, Long’un iktidara gelmesi, nasıl olabileceğini göstermişti. Büyüyen varlığı o kadar açıktı ki, 1935’in sonunda Sinclair Lewis, Long’un kariyerinin (ama cinayetinden önce yazılmış) esinlenerek, Amerikan faşizminin neye benzeyeceğini hayal ettiği bir roman yayımladı. Lewis muhabirlere Burada Olamayacaktı diye verdi ve çok “ironi” içeren bir ifadeydi ve o burada faşizm olacak demiyorum diyordu ve yapabileceği sadece buydu.
Lewis ve Thompson 1928’de evlenmişlerdi ve romanı, çevresinin Avrupa’daki durum hakkındaki konuşmasından büyük ölçüde etkilendi. Almanya’dan Hitler tarafından yapılanları destekleyen ilk Amerikalı yabancı muhabir haline geldi ve uluslararası bir kutlamaydı. Hitler gerçekleşsin veya gerçekleşmesin “gerçeklikten çok önemli bir kitlesel bir uçuş,” diye yazdı. ABD’ye döndüğünde, Thompson tarafından ulusal bir sendika gazetesi sütunu verildi; Hemen hemen ABD’nin etrafında gevşek örgütlü faşist grupların ortaya çıkması hakkında yazmaya başladı. “Sendika partisinin”, beyaz üstünlükçü birleşimiyle faşist grupları bir araya toplamak
Thompson’un sütunlarından birinde Amerikan faşizmi başlıklı kitabında, “Burada Olur” diye sordu:
Kimden nefret ediyorlar? Onlara kötü davranan hayat. Kim suçlanacak? Bazı günah keçileri?. Zenciler kendi alanlarında olması gereken alanlarda çalışıyorlar mı? Ya da Yahudiler? Zengin mağazaları ellerinde tutmuyorlar mı? Ya da Komünistler… ya da sendikacılar… Veya Roma’da Papa olan Katolikler? Ya da işlerini yapan yabancılar mı? Bunlar suçlanacak. Bu nedenle onları yok edin. Biz fakir ve ellerinden malları alınanlarız. Ama biz beyazız, Anglosakson, Protestan. Babalarımız bu ülkeyi kurdu. Bize ait.
Mayıs 1936’da Thompson’ın sütunu yayınlandığı gibi, William Faulkner Absalom, Absalom’u diye bitirdi! Güney tarihini tanımlayan önermenin yönlendirdiği bir roman, fakir beyaz insanların siyah insanlara karşı üstünlüklerine var olan inançlarından dolayı kendilerine saygı ve ırkçı gurur duymaları gerçeğiydi. Eğer ırk üstünlüğü duygusu tehdit edilmiş olsaydı, hikâyeyi tahmin edersiniz, şiddette patlak verecekti. Daha önce, WEB Du Bois, “beyaz emekçilerin, zenci emeğin bozulmasının beyaz emeğin yükselmesinden daha önemli olduğuna ikna olduklarını” açıklamıştı. Du Bois şunu yazdı, beyaz işçiler fakir kalmalarına rağmen “psikolojik ve kamusal ücret ile telafi edildiler”, ırksal üstünlüğün ücreti.
1940 sonbahar, ABD’nin ikinci dünya savaşına girmesine karşı Amerikalılar tarafından bir koalisyon yani Amerika Birinci Komitesi kuruldu. Charles Lindbergh, sözcüleri oldu, belki de en sert rakipleri Thompson olacaktı. 1941’de “Lindbergh’in Nazi yanlısı olduğu konusunda kesinlikle eminim.” “Mevcut demokratik sistemden nefret ediyor ve ABD’nin arkasında Nazi çizgileri ile yeni bir parti aracılığıyla ABD Başkanı olmayı hedefliyor diye yazdı. Lewis, Amerika İlk Komitesine katılırken, Thompson sessizce ayrılmıştı. Lewis’in biyografisine göre, “o zaman, Avrupa savaşında Amerikan müdahalesine şiddetle karşı çıkmıştı… Amerika’nın ilk halkına sempati besliyordu.
Ağustos 2017’de, Donald Trump’ın başkanlığının yedinci ayı içinde, Amerikan faşistlerinin kendilerini Sağı Birleştir adlı bir koalisyonu, Virginia’daki Charlottesville’de bir miting düzenledi. Pek çok gözlemciye Klan ve neo-Nazilerin modern Amerika’da yürüyebilecekleri gibi bir şok olarak geldi: “Yahudiler bizim yerimizi alamazlar.” Trump’ın onları kınamayı reddetmesiyse daha büyük bir şok olarak ortaya çıktı.
Klan gösterilerinde yanlışlıkla tutuklanan kişi olarak bilinen Fred Trump olayı 2016 seçim kampanyasında Trump’ın karşısına çıktı ancak Trump olaylarda adı geçen kişinin kendi babası olduğunu inkâr etti ve raporlarda geçen adreslerde hiç yaşamadığını belirtti. Trump buralarda hiç yaşamamış olsa bile, Trump ailesi yaşadı. Fred’in Klan’ı 1927 Anma törenlerinde desteklediğine dair hiçbir kanıt yok. Dikkat çekici olan şey, geçit töreninin 20.000 seyircisinin, ayaklanmadan sonra suçlanan altı kişinden de beşi “açıkça Klansmen” ve Fred Trump olduğudur.
Donald zaman zaman ve gurur duyarak hayran olduğu babasından konuşurdu. 2015’teki bir konuşmasında “Mirasımın kökleri babamın mirasına dayanıyor” dedi. Öjeniklerin(Irkların ıslahı) bu mirasta rol oynadığını düşünmek için iyi bir sebep var. Trump’ın biyograflarından biri olan Michael D’Antonio, “Aile, bir yarış atı insan gelişimi teorisine abone” dedi. Üstün insanlara sahip olduklarına inanıyorlar ve üstün bir kadının ve üstün bir erkeğin genlerini bir araya getirdiğinizde üstün bir çocuk sahibi olursunuz. Trump ayrıca 2010’da yapılan bir röportajda öjeni değiştirilmiş bir versiyonunu onayladı: “Sanırım ben başarı için ile doğdum çünkü belli bir genim var. Ben genlere inanıyorum. Ve hiç kimse, Fred Trump’un neden 1927’de Klan’ın beş üyesiyle birlikte tutuklandığını bilmediği doğruysa da daha sonraki kayıtların, Klan aleyhinde protesto etmek için orada olduğunu göstermeyeceği de doğrudur. Belki de hepsi tesadüftü.
Belki de değil. Ekim 2017’de, New York Times, Trump’ın yakın danışmanı Stephen Miller’ın, lise yıllığı kitabında bir teklif olarak “%100 Amerikancılığı” seçtiğini bildirdi. Trump, Ocak 2018’de Haiti ve Afrika’dan gelen göçmenlik görüşmelerinde “tüm bu insanları berbat ülkelerden” gelenlerin durumunu tartışmayı talep etti, “Norveç gibi yerlerden daha fazla insan” istediğini ekledi. Yorumcular, Norveç’in ezici bir şekilde etnik olarak beyaz olduğunu, ancak birçoklarının keyfi bir tercih gibi göründüğünden şaşkınlığa uğradıklarını belirtti. “Chronical Muhabiri Neden Norveç diye sordu? Ve ırkçılık tercihinin altını çizerek; Neo-Nazi web sitesi Daily Stormer’ın Trump’ın sözlerini onaylamış olduğunu belirtti ve: “Trump az ya da çok bizimle aynı sayfada” Ancak Chronicle, söz konusu sayfanın, ABD için ırksal ideal olarak İskandinavizm ve “önce Amerika’yı” belirlemeye devam ettiğini söylemedi.
Bu menzilde değilsek bir köpek ıslığı duyamıyoruz. Eğer sloganlarımızın içeriklerini anlamazsak, onların alt kısımlarını da anlayamayız; kendi tarihimizi, tarihsel anılarımızı bilmezsek ifadeleri diriltmek, sürdürmek ve yanlış yorumlamak riskiyle karşı karşıya kalabiliriz. Hepimiz bugün hakkında acil sorular soruyoruz, ama geçmişte bulunmayı düşündüğümüzden çok daha şaşırtıcı cevaplar var. Yüklenen ifadelerin arka planı, bugün bu problemlerle yüzleşmeyi nasıl bulduğumuzu anlamamıza yardımcı olabilir- ve hatta, bir kez daha şiddete dönüşmeden onları nasıl durduracaklarını…
Yazar Hakkında
Sarach Churchwell 1970 Virginia doğumlu eğitimini Princeton University’de tamamlamış bir profesör ve aynı zamanda The Guardian’da makaleler yazmaktadır
Amerikan Rüyasının bitmesi ve İlk Amerikan tarihinin karanlığı adında 21 Nisan 2018 de makale yayınlayarak Trump’ın seçim vaatleriyle ABD tarihinden örnekler vererek kullandığı stratejiyi anlamamızı sağlamıştır
https://www.theguardian.com/books/2018/apr/21/end-of-the-american-dream-the-dark-history-of-america-first