TÜRKİYE ÇİN İLİŞKİLERİ
Türkiye – Çin ilişkilerinde resmi ve diplomatik olarak ilk adımların atılması 1970 yıllarına dayanmaktadır. İlişkilerin bu tarihler öncesinde çok fazla gelişmemesinin sebebi Dünya Savaşları ve Soğuk Savaş döneminde Türkiye’nin Batı bloğunda yer almasından ve diğer bölgelerde etkileşimini sağlayamamasından kaynaklanmaktadır. Ancak 1980 sonrası özellikle ekonomik liberalleşmesine bağlı olarak Türkiye birçok bölgeyle etkileşimini artırmış ve Çin ile olan ilişkilerini belirli seviyelere getirmiştir. Türkiye’nin son dönemlerde küresel siyasette aktif rol almak istemesi ve Çin’in BM Güvenlik konseyinde bulunan ve veto hakkını barındıran 5 devletten biri olmasından dolayı Çin ile ilişkilerin geliştirilmesi yalnızca siyasi, ekonomik değil enerji ve güvenlik alanında da iş birliği yapılmasının gerekliliğinin göstergesi sayılabilir. İlişkilerin ilerlemesi ve geliştirilmesinin neticesi olarak Türkiye üye devlet olmamasına rağmen 2017 yılında ŞİÖ’nün Enerji dönem başkanlığına seçilmiştir ve sadece Çin’den ziyade bölgedeki diğer devletler ile de ilişkilerini geliştirmiştir.
Çin’in globalleşmenin en önemli temsilcilerinden biri olarak görülmesi ve pazarını bütün dünyaya yayıp diğer ülkelere örnek olması, Türkiye’nin çok yönlü dış politikalar seyrederek her bölgede kendine stratejik ortak arama anlayışının olması sonucunda iki ülke ilişkileri özellikle AKP hükümeti döneminde iyice geliştirilmiştir. G-20, ŞİÖ gibi kuruluşlarda ikili ilişkilerin geliştirebilmesi adına iki ülke arasında bazı anlaşmalar düzenlenmiştir. Ayrıca Çin’in eski İpek Yolu ile batıya açılma politikasında Avrupa kapısı olarak Türkiye’yi görmesi sebebiyle iki ülkenin siyasi ilişkileri önemli bir düzeye çıkartılmış olup ticaret hacmi genişlemiştir. Bu ve bunun gibi birçok ikili anlaşma ile iki devlet arasındaki ilişkileri derinleştirip önüne çıkan engelleri aşabilmek adına yoğun çaba sarf edecektir
Siyasi İlişkiler
Özellikle AKP iktidarında Türkiye Çin ile olan ilişkilerini iyice ilerletmiş 2009 yılında dönemin Cumhurbaşkanı Abdullah Gül büyük bir heyet ile (yaklaşık 100 İş adamı) 14 yıl aradan sonra Çin’e giden ilk Cumhurbaşkanı olmuştur. Bunun akabinde 2010 yılında Çin Başbakanı Wen’in ziyareti sonrası Türkiye-Çin ilişkileri Stratejik Ortaklık seviyesine gelmiş ve Türkiye’nin İpek Yolu ve Şanghay İş birliği Örgütü’ne üyelik faaliyetleri ile ilişkiler geliştirilmiştir. Bilindiği üzere 2015 yılında G-20 Zirvesi’ne ev sahipliği yapan Türkiye, 2016 yılında bu görevi Çin’e devretmiştir bu süre boyunca ikili temaslar Devlet Başkanları seviyesinde artırılmış olup bakanlar seviyesiyle de genişletilmiştir.
“Sayın Cumhurbaşkanımız ve ÇHC Devlet Başkanı 2015-2017 döneminde dört ikili görüşme gerçekleştirmişlerdir. Sayın Cumhurbaşkanımız 29-30 Temmuz 2015 tarihlerinde Çin’e resmi ziyaret gerçekleştirmişlerdir. ÇHC Devlet Başkanı Xi Jinping G20 Antalya Zirvesi vesilesiyle 14-16 Kasım 2015 tarihlerinde ülkemizde ağırlanmış ve Sayın Cumhurbaşkanımızla ikili görüşme yapmıştır. Sayın Cumhurbaşkanımız da 4-5 Eylül 2016 tarihlerinde Hangzhou’da düzenlenen G20 Zirvesi’ne katılmışlar ve bu vesileyle ÇHC Devlet Başkanı ile ikili görüşme gerçekleştirmişlerdir. Son olarak, Sayın Cumhurbaşkanımız 13-15 Mayıs 2017 tarihlerinde Çin’i ziyaret ederek Kuşak ve Yol Zirvesi’ne katılmışlar ve ÇHC Devlet Başkanı’yla görüşmüşlerdir.” ([1])
Bu dönemdeki yakınlaşmalar sonucu siyasi olarak iyi bir trend yakalanmış olup diğer alanlarda da hacmin genişlemesi için çalışmalar yapılmaya başlanmıştır. “Çin Halk Cumhuriyeti’nin İstanbul Başkonsolos Yardımcısı Chen Su, 2018 Çin-Türkiye Turizm Yılı kapsamında, her iki ülkede de birçok etkinlik düzenleneceğini belirterek, “İki ülke halkı arasındaki ilişkileri daha da güçlendirmeliyiz. Siyasi ilişkiler güzel bir trend yakaladı lakin halklar arasındaki ilişkiler hala istenilen düzeyde değil.” dedi. AA muhabirine Çin-Türkiye ilişkilerini değerlendiren Chen, iki ülke arasında siyaset, ekonomi, turizm ve kültür alanlarında bağların güçlendirilmesi mesajı verdi.” ([2]) Buradan da anlaşılacağı üzere her iki ülke de her alanda birlikte hareket edebilmek adına öncelik olan siyasi ilişkileri geliştirmiş ve diğer alanlarda iş birliği yapabilmek adına ortak çalışmalar yürütmek istemektedir.
Ticari İlişkiler
Türkiye ile Çin 2009 yılında Abdullah Gül’ün Çin’i ziyaret etmesi sonunca 2010 yılı ile birlikte Çin ile stratejik iş birlikleri projelerine doğru adım attı. Bunun sonucu olarak ÇHC Türkiye’nin Uzakdoğu’daki en büyük ticaret ortağı haline geldi.
“2002’den sonra ise Çin’e karşı Türkiye’deki genel yaklaşım farklılaşmış; sonuçları kısa sürede almak mümkün değilse de gerek devlet gerekse iş çevreleri tarafından daha rasyonel ve uzun vadeli ilişkileri hedefleyen bir anlayış benimsenmiştir. Söz konusu dönemde AK Parti hükümetlerinin uygulamaya koydukları proaktif, ekonomik unsurları ön plana çıkaran ve Doğu Asya, Afrika, Latin Amerika gibi Türkiye’nin dış politika gündeminde bugüne değin fazlaca yer almamış bölgelerle ilişkileri kuvvetlendirmeyi hedefleyen yeni dış politika anlayışı, Çin konusunda da bir politika dinamizminin oluşmasını sağlamıştır”. ([3])
Türkiye Ekonomi Bakanlığı tarafından hazırlanan resimde de görüldüğü üzere son yıllarda iki ülke arasında ticaret hacmi çok iyi bir şekilde ilerlemiş olup özellikle 2009-2010 seneleri arasında yapılan stratejik iş birliği anlaşmalarının önemini ortaya koymuştur. Buna ek olarak gelişen ilişkiler sayesinde Çin Almanya ve ABD’ den sonraki Türkiye’nin en büyük ticaret ortağı haline gelerek üçüncü sıraya kadar yükselmiştir. Bu ilişkileri daha da ileri götürebilmek adına yapılan bir çalışmanın özeti şu şekildedir:
“Türkiye-Çin Halk Cumhuriyeti Ekonomik İlişkilerinin Geliştirilmesi için izlenecek yol haritasında 6 ana başlıkta çalışma programı hazırlandı. Raporda başlıklar şu şekilde belirtildi:
- Türkiye’nin Çin Halk Cumhuriyeti’ne ihracatı
- Türkiye’nin Çin Halk Cumhuriyeti’nden ithalatı
- Türkiye’deki Çin Halk Cumhuriyeti yatırımları
- Çin Halk Cumhuriyeti’ndeki Türk yatırımları
- Türkiye ile Çin Halk Cumhuriyeti arasında hizmet ticareti
- Ekonomik ilişkileri destekleyici unsurlar” ([4])
Türkiye ile Çin ticari ilişkilerinin analiz ettiği DEİK/ Türkiye -Çin İş Konseyinin hazırladığı çalışmadan da görülebileceği üzere iki ülke bu ilişkinin derinleşmesini ve karşılıklı olarak çıkar beklentisinin içerisindedir ve daha çok aradaki ticari açığın kapatılması ve Türkiye’nin daha fazla yatırımcı almasıyla ihracatını bölgeye artırmasıyla ilgilidir.
Bu hedeflere çabucak ulaşılması biraz fazla iyimserlik gibi gözükse de Yeni İpek Yolu, ŞİÖ ve Demiryolu Projesi ile ilerleme sağlanarak yatırımcıların çekilmesi ve Türkiye’nin önemli bir lojistik ülke konumuna gelmesi bu açığın kapanmasına yardımcı olabileceğinin göstergesidir
Yıllardır büyüme oranı olarak ilk sıralarda yer alan Çin’in Türkiye’ye iyi bir rol model de olabildiği düşünüldüğünde Türkiye’nin Çin ile olan ilişkilerini geliştirmesi gerektiğini söyleyebiliriz. Çin ile gelişen ilişkiler sonucu olası bir ŞİÖ üyeliği le birlikte sürekli büyüyen ve gelişen Doğu ile de ilişkilerin belirli seviyelerde geliştirilmesinin gerekliliği ortaya çıkmıştır. Ayrıca gelişen ticari ilişkiler ile birlikte Türkiye için ŞİÖ üyeliği ihtimalide güçlenmiştir.
Fotoğrafta görüldüğü üzere Çin’in batıya açılımı olarak nitelendirilen tarihte İpek Yolu olarak bilinen ticari yolu tekrar aktif hale getirebilmek adına yürüttüğü Yeni İpek Yolu projesinde Türkiye çok önemli bir yer tutmaktadır. Ve proje tamamlandığında Türkiye ile Çin arası teslimat hızının üç kata kadar ulaşabileceği öngörülmektedir. Buna ek olarak Bakü-Tiflis-Kars hattının açılmasıyla Çin üzerinden Londra’ya kadar tren ile yolculuk yapabilme imkânı doğmuştur ve bu yol üzerinde ayrıca ticari mallar taşınabilecek. 2034 yılına kadar yük taşıma kapasitesini 17 milyon tona ulaşması öngörülmekle birlikte Çin üzerinden Avrupa’ya olan yol yaklaşık olarak 7000 km kısalacak ve bu Türkiye’yi önemli bir lojistik ülke haline getirecektir.
Enerji Alanı
Bu ilişkiler dışında siyasi ve ticari ilişkilerin gelişmesi sonucunda ortak bir alanda da iş birliği yapma çalışmaları her iki ülkenin gündemlerinden biriydi ve bu alanlardan en önemlisi “enerji” diyebiliriz. Buna göre 2009 yılındaki ikili görüşmede iki ülke arasında bir enerji anlaşması yapılmış ve atılabilecek adımlar şu şekilde listelenmiştir.
“Yenilenebilir Enerji, Enerji Tasarrufu ve Verimliliği, Rehabilitasyon (trafoların ve hidroelektrik santrallerinin beraberce rehabilitasyonu), Üretim sistemlerinin imalatı (yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımına ilişkin), Arama ve Üretim (Hidrokarbonlar), Maden teknolojileri, Bor teknolojileri, Güneş Enerjisi, Termal Enerji, Hidroelektrik Santralleri, Nükleer Enerji” ([5])
Değerlendirme
Türkiye’nin uzun yıllardan beri askıda bulunan AB üyeliği sürecinin sonuçlanmaması ve batı ülkeleri ile olan sorunların son birkaç yıl içerisinde artış yapması sebebiyle, Doğu’ya yönelim Türkiye’nin siyaset parametrelerinde önemli bir yer almıştır ve bu yönelimde Rusya ve Çin ile iyi ilişkiler halinde olmak kaçınılmaz hale gelmiştir. Bununla birlikte Türkiye’nin Şangay İş birliği Örgütü’ne üye olma isteği ve 2017 de diyalog ortağı olarak Enerji başkanlığına getirilmesi iki ülkeyi birbirine oldukça yakınlaştırmıştır.
2016 yılının son dönemimde alınan karar ile iki ülkenin ticaret hacmini genişletmek ve ticari açığını azaltmak için her iki ülke kendi aralarındaki ticari ilişkilerinde kendi yerel para birimlerini kullanma kararını almış ve bu karara bağlı olarak birçok adım atılmıştır. “İki para birimi arasında doğrudan faaliyete geçilmesini teşvik eden bu stratejik hamleyle, yıllardır iki ülkenin ekonomik ilişkilerini olumsuz yönde etkileyen Türkiye aleyhine mevcut ticari açığın, ticaret hacmi artırılarak, önüne geçilmesi de muhtemel görünmektedir. Türkiye ve Çin için, kazan-kazan iş birliğini yönetmek ve ortak çıkar alanları bulmak için önemli bir fırsat yaratılmıştır. Gelecekte de Çinli yatırımların ve işletmelerin ülkeye daha fazla çekilerek, işbirliğinin geliştirilmesi için uygun ortamın sağlanması mümkündür. İpek Yolu Projesi, bu açıdan değer kazanmaktadır.” ([6]). Her ne kadar Çin ile ticari hacmin genişlemesi olumlu olarak karşılansa da ortada çözüme kavuşturulması gereken sorunlardan biride ticari açık Türkiye önümüzdeki dönemde buna yönelik çalışmalar yapmalı ve Çinli yatırımcıları ülkeye çekerek bir nebze olsun bu açığı kapatabilmelidir. Örneğin Çin’in İpek Yolu projesinde Türkiye’nin konumundan yararlanarak Avrupa’ya açılma isteği Türkiye’yi Çin adına önemli stratejik ortak konumuna getirmiş ve bu proje ile her iki ülkenin büyük faydalar sağlaması hedeflenmesinden dolayı iki ülke bu konuda hassas çalışmalar yürütmektedir. Bu hususta Türkiye Çinli yatırımcılar için Avrupa’ya açılmada önemli bir konumda bulunduğundan bu konuda çalışmalar geliştirilerek ticari açık azaltılabilir.
Sonuç olarak Türkiye ve Çin iki ayrı kutuplu ülkelerde olsa beraber hareket edebilmeleri iki ülke için büyük bir önem teşkil etmektedir. Bu Türkiye’nin çok yönlü siyasetinin belki de en önemli temel taşıdır. Zira Türkiye bu amaç uğrunda birçok bölgeyle olan etkileşimini artırmış ve büyüme oranlarını iyileştirerek en iyiler arasına girmeyi başarabilmiştir. Türkiye’nin enerji kaynaklarını çeşitlendirmek için de Çin ayrı bir öneme sahip olduğu göz ardı edilmemeli ve ilişkilere sadece ekonomik , ticari anlam yüklenmemelidir .Bunun yanında yapılabilecek siyasi , kültürel , turistik ve güvenlik ilişkilerinde de geliştirmeli ve böylelikle iki ülkede faydalar sağlamalıdır. Ayrıca iki ülke arasında probleme neden olabilecek etmenler (Doğu Türkistan sorunu) diyalog yoluyla çözüme kavuşturulmalı hatta iki ülke arasında köprü görevi görebilecek pozisyona ulaştırılmalıdır.
[1] http://www.mfa.gov.tr/turkiye-cin-halk-cumhuriyeti-siyasi-iliskileri.tr.mfa
[2] https://aa.com.tr/tr/ekonomi/turkiye-cin-iliskileri-2018de-ivme-kazanacak-/939852
[3] Ünay, S., & Atlı, A. (2014, Haziran). Küreselleşme Sürecinde Türkiye-Çin Ekonomik İlişkileri. SETA. s.21
[4] http://www.star.com.tr/ekonomi/turkiyecin-ekonomik-iliskilerinde-9-adimlik-yol-haritasi-haber-1169382/
[5] http://www.tasam.org/tr-TR/Icerik/3487/turkiye_-_cin_iliskileri_enerji_isbirligine_dogru
[6] https://ankasam.org/turkiye-cin-iliskilerinde-yeni-donem/